top of page

ANTIDISCIPLINARY POETICA

Sen yoksan dünya biraz eksik dönüyormuş;

Dönmeye razı olmadığım

bir gezegene tutundum, senin hatrına.

Beni yaşamda tutan ellerin

küçük bir kalbin nabzıyla sarılmıştı geceye.

Birlikte ağladık yıldızlar kayarken,

birlikte uyuduk varlığın kıyısında.

Senin sessizliğin bile bana hep şarkıydı…


Toprağı senin için ellerimle kazdım —

ölümün ellerine değdim,

ama korkmadım,

çünkü sen vardın o an bile,

tıpkı ilk günkü gibi…


İncir yapraklarıyla örttüm bedenini

cennetin dillerinden biriyle.

Şimdi Azmak kıyısında

bir gökyüzü açılıyor üstünde —

ruhunun maviye karıştığını gördüm

ve gözyaşlarımın kutsal olduğunu.


Joana,

sen benim yaralarımın ışığıydın. 

Gecenin ortasında elimi bulan fısıltı…


Farklı çatılar altında sürüp gitti hayatımız —

ben kırık dökük sabahların ardında

ekmeğin suretini ararken,

sen sessizce kapı aralarında beni bekledin.


Sonunda bulmuştum evimizi, bahçemizi,

gökyüzünü, ovayı…

Sakinlikti hayatımız, durulmuş bir nehir gibi,

ve sen

o an gitmeye karar verdin.


Sonsuzluk sana iyi gelecek.

Ben bir süre daha buralardayım,

ama bir gün,

bir gün tekrar görüşeceğiz,

her şeyin sustuğu, ışığın başladığı o yerde…

Cennetimi ellerimle yoğuruyorum;

yalnızlık,

bir yemin artık boynumda.

Bir şiirin ilk dizesi gibi.


Sen,

Avrupa’nın cilalı aynalarında

gününü gün ederken,

Burada içimde bir şair doğurdum.

Köklerimden kan sızdı

mısralara —

senin adını anmadan

yaralarımı kıymete dönüştürdüm.


Bir şair doğuyor içimden,

köklerimden kırılarak,

kendi dilini kurarak.


Edebiyatın taş levhasına

adımı kazıyacağım —

seninle değil,

sana rağmen.


Göğsümde bir yangını taşıyacağım.

Sense zamanın tozuna karışacaksın.

Çünkü ben satırda kalacağım.

Siz paraya taparken,

ben kalbe mühür vuracağım.


Aşık.

Bu soyadı, bir rastlantı değil —

bu, aşkın ateşini taşıyanların

çilesidir.

Ben daha yeni başlıyorum.

Mısralarla

yeni bir çağı başlatıyorum.

Güneş belki de.

Karınca yuvası kadar derin

bir sabah sessizliği.

Elleriyle bahçe kuran herkes bilir:

toprak, insanın içini de eşeler.


Kökler —

sadece bitkilerin değil,

benliğimin de yerlisidir artık.

Her kürek darbesiyle

gizli bir kapı açılıyor

ne yöne gittiğini bilmediğim bir cennete.


Ben iyi oldum bugün,

karıncaların ayak izini bozmadan yürüdüm,

Gölgemin üstüne bastığımda

özür diledim.


Yatağım hazır —

çocukluğumdan kalma bir serinlikte.

Uyku, tut ellerimi.

Sabaha kadar sakla beni.

Rüyalarıma kuşlar konsun,

gördüğüm her şey

yeniden doğmuş gibi olsun.


Yarın bir fesleğen kokusuyla

yeniden sorayım kendime:

“Neresi yurdum?”

Belki de — hâlâ,

güneştir.

bottom of page